Bir insanın bedeni yüz binlerce parçaya ayrılsa, her tarafa savrulsa, çürüyüp büsbütün mahvolsa yine bunlar ALLAH Teâlâ'nın ilmînden, kudretinden hariç kalmış olamaz. Hak Teâlâ bunları dilediği zaman kudreti ile bir araya toplar, yeniden diriltir, dilediği akıbete kavuşturur.
İnsanların böyle yeniden hayat bulmalarına "haşr-i ecsad" denir ki, ruhlarının cesetlerine yeniden girmesiyle meydana gelecektir.
62- Malûmdur ki ruhlar, Cenab-ı Hakk'ın emri ile, fiili ile, yaratma-sı ile meydana gelmiştir. Mahiyetleri insanlarca meçhuldür, insan ölünce ruhu geçici olarak başka bir âleme gider. Orada ameline göre ya rahat yaşar veya azap görür. O âleme "Alem-i berzah" denir ki, dünya ile ahi-retten başka bir âlemdir. Yaşayışla ölüm arasında uyku âlemi nasılsa, dünya ile ahiret arasında berzah âlemi de o gibi bir varlıktır. Bunun mahiyetini ancak ALLAH Teâlâ bilir.
İşte ruhlar, ölümden, ebedî surette yok olmaktan kurtulmuş olduk-ları için, ahiret başlayınca her ruh, ALLAH'ın kudreti ile oluşacak olan kendi sahibinin bedenine tekrar döner, onunla birleşir, birlikte mahşere gider ki, bu aslında bedenen ve ruhen haşirden başka değildir.
63- Mahşerde her mükellef insan, sual ve cevaba tabi olacak, amel defteri kendisine verilecek, dünyadaki amelleri mizana vurulacak, mü-minlerin bir kısmı peygamberlerin ve diğer büyük zatların şefaatlerine nail olacak, her kişi "Sırat" denilen köprüden geçmek mecburiyetinde kalacak, insanların bir kısmı sırattan geçerek Cennete girecek, bir kısmı da bundan geçemeyip Cehenneme düşecektir. Şöyle ki:
1. Sual ve cevap, ahiret gününde ALLAH Teâlâ tarafından mükel-lef olan varlıkların sorguya çekilmesidir. Mahşerde büyük bir adalet mahkemesi kurulacak, herkesten dünyadaki yaptıkları sorulacak, ona göre hakkında karar verilecektir.
Hatta insan ölünce kabrinde de "Münker-Nekir" denilen melekler tarafından sorguya çekilecek, "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin nedir? Kıblen neresidir?" diye sual olunacaktır ki, buna "sual-i kabir" denir.
2. Amel defteri, her insanın dünyada iyi ve kötü bütün işledikleri yazılmış olan defteridir. Melekler tarafından yazılmış olan bu defter, ahi-rette sahibine verilecek, "Al kitabını oku!" denilecek, hiçbir şey gizli kalmayacaktır.
3. Mizan, mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsüdür ki, bununla amellerin iyi ve kötü miktarı anlaşılmış olur.
4. Sırat, Cehennemin üzerine kurulmuş, üzerinden geçilmesi pek zor bulunan bir köprüdür ki, bunun üzerinden ALLAH Teâlâ'nın muhterem kulları pek kolaylıkla, hatta bir kısmı birer "berk-i hâtif" göz kamaştırıcı şimşek gibi geçip Cennete gireceklerdir. Kâfirler ile affa nail olmayan bir kısım müminler de geçemeyip Cehenneme düşeceklerdir.
5. Cennet, hatır ve hayale gelmeyen maddî ve manevî nimetleri bulunduran, yok olmaktan berî, şu an mevcut ve sekiz tabakaya ayrılmış bir mükâfat âlemidir ki, bulunduğu yeri ancak ALLAH Teâlâ bilir.
Müminler, Cennette pek büyük nimetlere ereceklerdir, bilhassa ALLAH Teâlâ'yı mekândan, zamandan münezzeh ve şanı ulûhiyetine lâ-yık bir şekilde vakit vakit görmek şerefine nail olacaklardır ki, buna "Rü'yetullah" denir. İman sahipleri bu nimete nail oldukça cennetin diğer bütün nimetlerini, zevklerini unutacaklar, en büyük, en yüce, en ru-hanî bir zevke dalacaklardır. Artık bunun üstünde bir nimet düşünülemez.
6. Cehennem, bütün kâfirler ile bazı günahkâr müminler için ya-ratılmış, yedi derekeye, aşağı tabakaya bölünmüş bir azap kaynağıdır. Burada kâfirler ebedî surette kalarak azap göreceklerdir.. Günahkâr müminler ise bir müddet azap gördükten sonra affolunarak cennete konu-lacaklardır. Cehennemin bulunduğu yeri de ancak ALLAH'ü Teâlâ bilir.
7. Kevser Havuzu, Mahşer günü ALLAH'ü Teâlâ tarafından peygamberimize ihsan buyurulacak olan gayet büyük bir havuzdur ki, bunun pek tatlı, berrak suyundan müminler içecek, mahşerin dehşetinden ileri gelen hararetlerini gidereceklerdir.
8. Şefaat, ahiret günü bir kısım günahkâr müminlerin affedilmeleri ve itaatli müminlerin de yüksek mertebelere ermeleri için peygamberimizin ve diğer büyük zatların ALLAH'ü Teâlâ'dan dua ve af dileğinde bulunmalarıdır.
Ahirette bütün insanlara ait muhakeme ve muhasebenin bir an ev-vel yapılması için en büyük şefaatte bulunacak zat, bizim Peygamber Efendimizdir. Onun bu şefaatine "Şefaati uzma = En büyük şefaat" denir. Ve onun böylece nail olduğu yüksek makama, imtiyaza da "Makam-ı Mahmud" denir.
Bütün bu saydığımız şeylerin hakikatini, tafsilâtını olduğu gibi, tamamıyla bilmek ancak ALLAH'ü Teâlâ'ya mahsustur. Bunların varlık-ları, var olabilmeleri ALLAH'ü Teâlâ'nın kudretini, hikmetini düşünüp sezebilen kimseler için asla imkansız, uzak görülemez. Elhamdülillah biz bunların hepsine inanıp itikat etmiş bulunmaktayız.
0 yorum:
Yorum Gönder